Kayıtlar

Haziran, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÜÇ ŞEY

Resim
 Her lüzumsuz kaçışın bir bedeli vardır Mualla. Eninde sonunda gelip seni yakalayacak ve boğazına sarılacak bir bedel. Öyle saklanmakla da kurtulmanın imkansız olduğu bir bedel. Zannetme ki ölür de kurtulursun,. ızdırap çekmen için, tekrar tekrar öldürmek için diri tutar seni.  Çünkü lüzumsuz kaçışların celladı bizzat içinde doğar, büyür, gelişir ve güçlenir. Kendinden kaçmak imkansızdır Mualla.  Zehirli otların, yılanların, çiyanların zehiri gibi, kanına işleyen şeyler de gelir aklından. Hariçten olmayan çareler, sahici olmayan ağıtlar,  lüzumsuz saçma sapan ilgiler arasında, yolunu yitirmek o kadar kolay ki.  İlla kaçacaksan - ki bence bunun da anlaşılır bir yanı var,- o zaman muhakkak üç şeyi yanına almamalısın. Bu üç şey aklın, vicdanın ve haysiyetindir.  Yine mutlaka ama mutlaka şu üç şeyi de yanına almalısın, o üç şey de; kinin, kibrin ve öfken olmalıdır. İşte böyle Mualla. Lüzumsuz kaçışların senin, celladın benim olsun... 

Kaçan Danalar Aşkına

Resim
  Bir Kurban Bayramı’nda daha kaçan danaların haber olması normal elbette. Kaçanlar, kovalayanlar, bıçağı fazla kaçırıp acil kapısına yığılan acemi kasaplar… Bunlar çok da ilgimi çekmiyor doğrusu. Ben bilmişlik taslayarak, çok şey bilen feylesof tarzında büyük laflar etmek istiyorum. Bunlara karnınız toksa şimdiden yazıdan kopmanızda fayda var. Az sonra başlıyorum haberiniz olsun… İnsan, hayatta kaçan danadan çok fazla şey kaçırıyor. Bazen bir otobüsü, bir treni, belki bir uçağı, ya da bir sınavı kaçırıyor ve üzülüyor. En çok da fırsatları kaçırdığı için üzülüyor galiba. Kaçan şeylerin birer fırsat olduğunu anlamak için de zamanı kaçırması gerekiyor. Pişmanlık, dananın boynuna bıçağın dayanması gibi dayandığında iş işten çoktan geçmiş oluyor çoğu kez.       Kaçan fırsatların danalar kadar önemli bir aşaması da toplumsal, hatta küresel fırsatlar olduğu muhakkak. Yani toplumsal bir fırsat kaçtığında, bireylerin teker teker birçok fırsatı da kaçmasının y...

YALAN ÜSTÜNE

Resim
  “Onlara palavra savurdukları için mi kızıyorum sanıyorsunuz? Saçma! Ben yalanı severim! Yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı biricik üstünlüğüdür! Yalan söylersin ve böylece gerçeğe ulaşırsın! Ben yalan söylediğim için insanım. Önceden on dört kez, hatta belki de yüz on dört kez yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılmamıştır. Ve bu kendine göre onurlu bir iştir. Oysa biz yalanı bile kendimiz kıvıramayız! Bana bir yalan söyle, ama bu yalan senin olsun, senin uydurduğun bir şey olsun, alnından öpeyim! Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise papağan! Biz şimdi neyiz? Biz şimdi ayrıcalıksız hepimiz, bilimde, gelişmede, düşüncede, buluşta, ülküde, istekte, liberalizmde, akılda, tecrübede, her şeyde, her şeyde, her şeyde daha kolej hazırlık sınıfındayız. Başkalarının aklıyla yetinmek hoşlarına gidiyor, alışmışlar bir kez!” Dostoyevski SUÇ VE CEZA

CAM TERAS

Resim
 AGE (ADI GEÇEN ESER)  DERGİSİ 9. SAYI da yayımlanan "Cam Teras" isimli öykümü siz kıymetli okurlarım için aşağıda paylaşıyorum.  Öykü doğduğum ilçe olan Vezirköprü Altınkaya Barajına yapılan bir cam teras konusu üzerinden bir kurgusal metindir. Yani olay hayal ürünüdür.  Bildiğim kadarıyla orada böyle bir teras bulunmuyor, böyle bir olay da vuku bulmamıştır.  Keyifli okumalar...   Cam Teras Patikadan yürüyen beş kişilik gruptan sürekli kahkaha sesleri yükseliyordu, ama Oğuz gülmüyordu. Gayet ciddi ses tonuyla; “Siz istediğiniz kadar gülün oğlum! Ben ne gördüğümü biliyorum,” dedi. “Başına güneş geçmiştir senin,” dedi İhsan, bir kahkaha daha koptu, arkadan Tanju Oğuz’un en gıcık olduğu hareketi yaparak, kel başına dokundu ve “bu kafaya öyle her güneş geçmez oğlum, baksanıza şuna, manda derisi gibi maşallah” dedi. Kahkahalar peş peşe koparken Oğuz başı önde konuşmadan yürümeye devam etti. Tek sıra halinde vadinin yamacında kurulmuş cam terasa gi...