CAM TERAS
okurlarım için aşağıda paylaşıyorum.
Öykü doğduğum ilçe olan Vezirköprü Altınkaya Barajına yapılan bir cam teras konusu üzerinden bir kurgusal metindir. Yani olay hayal ürünüdür.
Bildiğim kadarıyla orada böyle bir teras bulunmuyor, böyle bir olay da vuku bulmamıştır.
Keyifli okumalar...
Cam Teras
Patikadan yürüyen beş kişilik gruptan sürekli kahkaha
sesleri yükseliyordu, ama Oğuz gülmüyordu. Gayet ciddi ses tonuyla;
“Siz istediğiniz kadar gülün oğlum! Ben ne gördüğümü
biliyorum,” dedi.
“Başına güneş geçmiştir senin,” dedi İhsan, bir
kahkaha daha koptu, arkadan Tanju Oğuz’un en gıcık olduğu hareketi yaparak, kel
başına dokundu ve “bu kafaya öyle her güneş geçmez oğlum, baksanıza şuna, manda
derisi gibi maşallah” dedi.
Kahkahalar peş peşe koparken Oğuz başı önde konuşmadan
yürümeye devam etti. Tek sıra halinde vadinin yamacında kurulmuş cam terasa
gidiyorlardı. Grupta daha önce orayı gören tek kişi olan Oğuz’un gördükleri ile
ilgili anlattıklarına diğerleri alaycı davranırken, grubun yaşça en büyüğü,
kişilik olarak da en olgunu olan Fatih hiç konuşmuyor, en arkadan sessiz ve
düşünceli bir halde yürüyordu. Grupta sessiz biri de Murat’tı. Genelde varlığıyla
yokluğu pek belli olmadığı için onun sessizliği dikkat çekmiyordu. İhsan
arkasına dönerek,
“Sen ne düşünüyorsun Fatih abi, bir şey söylemedin,
dedi. Fatih başını kaldırmadan; “uğraşmayın şu çocukla, elbet bir bildiği
vardır,” dedi.
Bu konuşma arkasından sessizlik içinde taşlık kayalık
arazide, yanlarına sararmış otlarla bezeli patikadan yürümeye devam ettiler. En
önde yürüyen Oğuz durmasıyla, onun yanına sırayla gelen diğerleri de durdu.
Aşağıda tepeler arasında kıvrılarak uzanan Altınkaya barajına doğru oturdular.
Çantalarından sularını çıkarıp içtiler. Fatih çantasından çıkardığı
çikolataları diğerlerine uzattı, kendi de aldı, yerken yanına oturan Oğuz’un
omzuna dokunarak; “sen onların lafına bakma, arada böyle telleri gevşiyor,
doğaya çıktı mı damdan çıkmış danalar gibi ne yaptıklarını bilmiyorlar, yoksa
seni severler bilirsin” dedi.
Oğuz da gülümseyerek “danalar” dedi. Bu lafın
akasından bir kahkaha daha koptu.
“Ama Fatih abi, kabul fazla uzattık belki de Oğuz’un
dediğine gerecekten bir şey demeyecek misin? Adam cam terastan bakınca kendine
özel hazırlanmış sinema filmini izlemiş sanki” dedi İhsan. Oğuz; “size
söyleyende kabahat oğlum, ağzınıza sakız ettiniz, bilsem böyle yapacağınızı
söyler miydim hiç…” dedi.
İlk defa konuşan Murat; “herkes aynaya bakar da herkes
aynı şeyi görmez beyler” dedi. “O, bizim filozof konuştu” diye karşılık verdi
Tanju. Fatih diğerlerine fırsat vermeden araya girdi; “tamam gençler kesin
gırgırı, haydi kalkalım az kaldı zirveye” demesiyle toparlanma oldu, önceki
yürüyüş sırasında tekrar tırmanışa geçildi. On beş dakikalık kadar bir yürüyüş
neticesinde cam terasın bulunduğu tepedeki düzlüğe gelinmişti.
Önlerindeki düz alan, dik bir yamaca kadar devam
ediyor, ondan sonra da, aşağıdaki baraj gölünü ve ağaçlık alanı gören uçurumun
kenarında da kalın demirlerle desteklenmiş cam bir balkon yer alıyordu.
Balkonun üstünde başka kimseler yoktu. Girişte bir kulübe içinde iki görevli
duruyordu. Kulübeye yaklaştıklarında görevliler yerinden çıktı tebessüm ederek
onlara bakmaya başladı. İki görevli de birbirinin aynısıydı. İkiz kardeşler
olsa gerek diye düşündüler. İkisi de uzun boylu, atletik yapılıydılar. Yuvarlak
yüzlerinin iki yanından uzun siyah saçlar sarkıyordu. Beyaz parlak çehrelerinde
küçük hafif çekik gözler, küçük burunlar ve kalemle itinayla çizilmiş gibi
duran dudakları dikkat çekiyordu. Kısa ama gür siyah sakalları vardı.
Öndeki görevli; “buyurun hoş geldiniz, sizi
bekliyorduk” dedi. Bu ifadeye de şaşırdılar fakat kimsenin aklına “neden
bekliyordunuz” demek gelmedi, geldi belki ama sormadılar.
Arkadaki Fatih ön tarafa gelerek, “giriş için bilet alabilir
miyiz?” dedi.
Bu sefer arkadaki görevli; (ses tonu da aynıydı)
“hayır Fatih Bey, giriş ücretsizdir” dedi. Böyle ismiyle hitap etmesine de
şaşırdılar fakat yine kimse bir şey sormadı.
Birbirlerine bakıp cam terasın başına doğru yürüdüler.
Şimdi; az önceki tuhaflıklar bir tarafa bırakmış terasın üzerinde yürümenin
verdiği heyecan ve korkuyu düşünmeye başlamışlardı. Tanju Oğuz’a bakarak; “sen
tecrübelisin, önden buyur” dedi. Oğuz Fatih’e baktı. O da mesajı almış gibi;
“gel Oğuz birlikte yürüyelim” dedi.
Fatih ve Oğuz ameliyat sonrası hastane koridorunda
birbirine tutunup yürüyen iki hasta gibi gözleri önde, ürkek, küçük adımlarla
ilerliyorken diğerleri onları seyrediyordu. Biraz daha ilerleyince arkalarına
dönüp diğerlerine seslenmelerini bekliyor, “korkacak bir şey yok hadisenize”
demeleriyle kendilerinde bir güç bir cesaret bulacaklarını düşünüyorlardı. Ama
onların böyle bir niyeti yok gibiydi. Arkalarına bakmadan yürüyorlar, yürüdükçe
de sanki kendilerine güvenleri artıyor, daha bir cesur daha bir rahat hareket
ediyorlardı. Uca yaklaştıklarında artık birbirlerinden de kopuk gayet sakin,
sanki sahilde yahut çimenlerin üzerinde yürüyormuş kadar rahat görünüyorlardı.
Onlardan bir şey bekleyen diğer üç kişi de cesaretlerini toplayıp birer adım
attılar. Hepsi okula yeni başlayan birinci sınıf öğrencisi gibi el ele tutuşmuşlardı.
Küçük adımlar, büyük bir titizlikle yavaşça atılıyor, altlarında hassas
kırılgan bir nesne ya da canı yanacak bir canlı varmış gibi davranıyorlardı.
Öndekilerin hareketlerine benzer şekilde arkadakiler
de biraz sonra rahatlamaya ve birbirilerinden ayrılmaya başladılar. Uca doğru
ilerdiler. Beş kişi tekrar birlikteydiler. Kimse konuşmuyordu. Birbirlerine de
bakmıyorlardı. Terasın şeffaf yüzeyinden aşağılara bakmaya da bir süre doğru
bıraktılar. Her biri kendi başına cam üstünde düzensiz hareketlerle geziyor,
kendi kendine mırıldanıyordu.
Bir süre durum böyle devam etti. Sonrasında hepsi bir
araya gelip halka oldular, el ele tutuştular, gözlerini aşağı çevirdiler.
Yüzlerinde şaşkınlık, pişmanlık, umut, hüzün gibi karmaşık duygular, peş peşe
kısa sürede geçişler yapıyordu. Sonra aynı anda karşılarına bakacak şekilde
başlarını kaldırdılar, sonra gökyüzüne baktılar, baktılar. Zaman geçiyordu,
zaman geçmiyordu, zaman bakışlarda, boşluklar halinde kar taneleri misali
dökülüyor, saçlar ağarıyor, saçlar tekrar siyahlaşıyor, deriler buruşuyor,
deriler tekrar tazelenip geriliyordu.
İki görevli tebessümle onlara bakarak kayanın bittiği
ve cam terasın başladığı noktaya geldiler. Biri bir uca diğeri diğer uca geçti.
Halıyı kenarından kıvırır gibi sert taşı elleriyle tutup kıvırmaya rulo yapmaya
başladılar. Taşın arkasından cam kıvrıldı, demirler yumuşak bir sakız, hatta
elektrik bandı gibi büküldü, rulo içinde siyah çizgiler şeklinde uzadı.
Kenardan çektikçe teras iki adama doğru geliyor, üzerinde duran insanlarda
yaklaşıyordu. Onlara sıra geldiğinde onlar da kâğıttan yapılmış maketler gibi
rulo içinde kıvrıldılar, eğildiler, bacakları, gövdeleri, kolları nihayet
başları kayboldu.
İşlem bitip tek bir kumaş topu gibi olunca iki görevli
bunu uçurumun başına getirdi. Elleriyle havaya kaldırdılar, yükselttiler,
ağızlarından mırıltılı bir şeyler dökülmeye başladı. Kocaman kara kanatlı, kara
pençeli, kocaman gagalı bir kartal gökyüzünde belirdi. Pençeleriyle adamların
tuttuğu şeyi kaptığı gibi güneşe doğdu uçtu. O uçarken etraf karardı. İyice
uzaklaştığında güneşin üstünde siyah bir leke gibi göründü, uzaklaştıkça
küçüldü ve nihayet kayboldu.
Ertesi sabah Vezirköprü ilçesinin yerel gazetelerinden
birinde şöyle bir haber vardı;
“İlçemiz sınırları içinde yer alan Altınkaya barajının
Şahinkaya Kanyonunu gören yamaçta kurulması planlanan cam teras bölgesine giden
beş turist kayboldu. Bölgede koyun otlatan çobanların ifadelerine göre, beş
kişi tepeye doğru tırmanırken görülmüş, sonrasında ise kendilerinden haber
alınamamıştır. Durumun jandarmaya bildirilmesi ile olay yerine ekipler
gönderilmiş olup, kaybolduğu iddia edilen kişilerle ilgili hiçbir kanıt
bulunamamıştır. Kişilerin kim oldukları, nereden geldikleri ve nereye
gittikleri bilinmemektedir. Gazetemizin edindiği bilgiye göre yetkililer;
macera arayan bir grubun geziye gelmiş olabileceğini, sonra da çobanların
görmediği bir zamanda ya da onların görmediği bir bölgeden geri dönmüş
olabileceğini, zira emniyet güçlerimize herhangi bir kayıp vakası beyan edilmediğini
söylemektedirler.
Metal aksamı yapılıp, camları takılamamış terasın
önümüzdeki yaz aylarında hizmete açılması planlanmakta olup, bunun ilçemiz
turizmine katkı sağlaması beklenmektedir. Gazetemiz güzel ilçemizin ülkemize dünyaya
tanıtılması konusunda elinden gelen gayreti göstermiştir bundan sonra da hep
gösterecektir…”
Eyüp Yıldırım
Yorumlar
Yorum Gönder