CAM TERAS

 AGE (ADI GEÇEN ESER)  DERGİSİ 9. SAYI da yayımlanan "Cam Teras" isimli öykümü siz kıymetli
okurlarım için aşağıda paylaşıyorum. 

Öykü doğduğum ilçe olan Vezirköprü Altınkaya Barajına yapılan bir cam teras konusu üzerinden bir kurgusal metindir. Yani olay hayal ürünüdür. 

Bildiğim kadarıyla orada böyle bir teras bulunmuyor, böyle bir olay da vuku bulmamıştır. 

Keyifli okumalar...  

Cam Teras

Patikadan yürüyen beş kişilik gruptan sürekli kahkaha sesleri yükseliyordu, ama Oğuz gülmüyordu. Gayet ciddi ses tonuyla;

“Siz istediğiniz kadar gülün oğlum! Ben ne gördüğümü biliyorum,” dedi.

“Başına güneş geçmiştir senin,” dedi İhsan, bir kahkaha daha koptu, arkadan Tanju Oğuz’un en gıcık olduğu hareketi yaparak, kel başına dokundu ve “bu kafaya öyle her güneş geçmez oğlum, baksanıza şuna, manda derisi gibi maşallah” dedi.

Kahkahalar peş peşe koparken Oğuz başı önde konuşmadan yürümeye devam etti. Tek sıra halinde vadinin yamacında kurulmuş cam terasa gidiyorlardı. Grupta daha önce orayı gören tek kişi olan Oğuz’un gördükleri ile ilgili anlattıklarına diğerleri alaycı davranırken, grubun yaşça en büyüğü, kişilik olarak da en olgunu olan Fatih hiç konuşmuyor, en arkadan sessiz ve düşünceli bir halde yürüyordu. Grupta sessiz biri de Murat’tı. Genelde varlığıyla yokluğu pek belli olmadığı için onun sessizliği dikkat çekmiyordu. İhsan arkasına dönerek,

“Sen ne düşünüyorsun Fatih abi, bir şey söylemedin, dedi. Fatih başını kaldırmadan; “uğraşmayın şu çocukla, elbet bir bildiği vardır,” dedi.

Bu konuşma arkasından sessizlik içinde taşlık kayalık arazide, yanlarına sararmış otlarla bezeli patikadan yürümeye devam ettiler. En önde yürüyen Oğuz durmasıyla, onun yanına sırayla gelen diğerleri de durdu. Aşağıda tepeler arasında kıvrılarak uzanan Altınkaya barajına doğru oturdular. Çantalarından sularını çıkarıp içtiler. Fatih çantasından çıkardığı çikolataları diğerlerine uzattı, kendi de aldı, yerken yanına oturan Oğuz’un omzuna dokunarak; “sen onların lafına bakma, arada böyle telleri gevşiyor, doğaya çıktı mı damdan çıkmış danalar gibi ne yaptıklarını bilmiyorlar, yoksa seni severler bilirsin” dedi.

Oğuz da gülümseyerek “danalar” dedi. Bu lafın akasından bir kahkaha daha koptu.

“Ama Fatih abi, kabul fazla uzattık belki de Oğuz’un dediğine gerecekten bir şey demeyecek misin? Adam cam terastan bakınca kendine özel hazırlanmış sinema filmini izlemiş sanki” dedi İhsan. Oğuz; “size söyleyende kabahat oğlum, ağzınıza sakız ettiniz, bilsem böyle yapacağınızı söyler miydim hiç…” dedi.

İlk defa konuşan Murat; “herkes aynaya bakar da herkes aynı şeyi görmez beyler” dedi. “O, bizim filozof konuştu” diye karşılık verdi Tanju. Fatih diğerlerine fırsat vermeden araya girdi; “tamam gençler kesin gırgırı, haydi kalkalım az kaldı zirveye” demesiyle toparlanma oldu, önceki yürüyüş sırasında tekrar tırmanışa geçildi. On beş dakikalık kadar bir yürüyüş neticesinde cam terasın bulunduğu tepedeki düzlüğe gelinmişti.

Önlerindeki düz alan, dik bir yamaca kadar devam ediyor, ondan sonra da, aşağıdaki baraj gölünü ve ağaçlık alanı gören uçurumun kenarında da kalın demirlerle desteklenmiş cam bir balkon yer alıyordu. Balkonun üstünde başka kimseler yoktu. Girişte bir kulübe içinde iki görevli duruyordu. Kulübeye yaklaştıklarında görevliler yerinden çıktı tebessüm ederek onlara bakmaya başladı. İki görevli de birbirinin aynısıydı. İkiz kardeşler olsa gerek diye düşündüler. İkisi de uzun boylu, atletik yapılıydılar. Yuvarlak yüzlerinin iki yanından uzun siyah saçlar sarkıyordu. Beyaz parlak çehrelerinde küçük hafif çekik gözler, küçük burunlar ve kalemle itinayla çizilmiş gibi duran dudakları dikkat çekiyordu. Kısa ama gür siyah sakalları vardı.

Öndeki görevli; “buyurun hoş geldiniz, sizi bekliyorduk” dedi. Bu ifadeye de şaşırdılar fakat kimsenin aklına “neden bekliyordunuz” demek gelmedi, geldi belki ama sormadılar.

Arkadaki Fatih ön tarafa gelerek, “giriş için bilet alabilir miyiz?” dedi.

Bu sefer arkadaki görevli; (ses tonu da aynıydı) “hayır Fatih Bey, giriş ücretsizdir” dedi. Böyle ismiyle hitap etmesine de şaşırdılar fakat yine kimse bir şey sormadı.

Birbirlerine bakıp cam terasın başına doğru yürüdüler. Şimdi; az önceki tuhaflıklar bir tarafa bırakmış terasın üzerinde yürümenin verdiği heyecan ve korkuyu düşünmeye başlamışlardı. Tanju Oğuz’a bakarak; “sen tecrübelisin, önden buyur” dedi. Oğuz Fatih’e baktı. O da mesajı almış gibi; “gel Oğuz birlikte yürüyelim” dedi.

Fatih ve Oğuz ameliyat sonrası hastane koridorunda birbirine tutunup yürüyen iki hasta gibi gözleri önde, ürkek, küçük adımlarla ilerliyorken diğerleri onları seyrediyordu. Biraz daha ilerleyince arkalarına dönüp diğerlerine seslenmelerini bekliyor, “korkacak bir şey yok hadisenize” demeleriyle kendilerinde bir güç bir cesaret bulacaklarını düşünüyorlardı. Ama onların böyle bir niyeti yok gibiydi. Arkalarına bakmadan yürüyorlar, yürüdükçe de sanki kendilerine güvenleri artıyor, daha bir cesur daha bir rahat hareket ediyorlardı. Uca yaklaştıklarında artık birbirlerinden de kopuk gayet sakin, sanki sahilde yahut çimenlerin üzerinde yürüyormuş kadar rahat görünüyorlardı. Onlardan bir şey bekleyen diğer üç kişi de cesaretlerini toplayıp birer adım attılar. Hepsi okula yeni başlayan birinci sınıf öğrencisi gibi el ele tutuşmuşlardı. Küçük adımlar, büyük bir titizlikle yavaşça atılıyor, altlarında hassas kırılgan bir nesne ya da canı yanacak bir canlı varmış gibi davranıyorlardı.

Öndekilerin hareketlerine benzer şekilde arkadakiler de biraz sonra rahatlamaya ve birbirilerinden ayrılmaya başladılar. Uca doğru ilerdiler. Beş kişi tekrar birlikteydiler. Kimse konuşmuyordu. Birbirlerine de bakmıyorlardı. Terasın şeffaf yüzeyinden aşağılara bakmaya da bir süre doğru bıraktılar. Her biri kendi başına cam üstünde düzensiz hareketlerle geziyor, kendi kendine mırıldanıyordu.

Bir süre durum böyle devam etti. Sonrasında hepsi bir araya gelip halka oldular, el ele tutuştular, gözlerini aşağı çevirdiler. Yüzlerinde şaşkınlık, pişmanlık, umut, hüzün gibi karmaşık duygular, peş peşe kısa sürede geçişler yapıyordu. Sonra aynı anda karşılarına bakacak şekilde başlarını kaldırdılar, sonra gökyüzüne baktılar, baktılar. Zaman geçiyordu, zaman geçmiyordu, zaman bakışlarda, boşluklar halinde kar taneleri misali dökülüyor, saçlar ağarıyor, saçlar tekrar siyahlaşıyor, deriler buruşuyor, deriler tekrar tazelenip geriliyordu.

İki görevli tebessümle onlara bakarak kayanın bittiği ve cam terasın başladığı noktaya geldiler. Biri bir uca diğeri diğer uca geçti. Halıyı kenarından kıvırır gibi sert taşı elleriyle tutup kıvırmaya rulo yapmaya başladılar. Taşın arkasından cam kıvrıldı, demirler yumuşak bir sakız, hatta elektrik bandı gibi büküldü, rulo içinde siyah çizgiler şeklinde uzadı. Kenardan çektikçe teras iki adama doğru geliyor, üzerinde duran insanlarda yaklaşıyordu. Onlara sıra geldiğinde onlar da kâğıttan yapılmış maketler gibi rulo içinde kıvrıldılar, eğildiler, bacakları, gövdeleri, kolları nihayet başları kayboldu.

İşlem bitip tek bir kumaş topu gibi olunca iki görevli bunu uçurumun başına getirdi. Elleriyle havaya kaldırdılar, yükselttiler, ağızlarından mırıltılı bir şeyler dökülmeye başladı. Kocaman kara kanatlı, kara pençeli, kocaman gagalı bir kartal gökyüzünde belirdi. Pençeleriyle adamların tuttuğu şeyi kaptığı gibi güneşe doğdu uçtu. O uçarken etraf karardı. İyice uzaklaştığında güneşin üstünde siyah bir leke gibi göründü, uzaklaştıkça küçüldü ve nihayet kayboldu.

Ertesi sabah Vezirköprü ilçesinin yerel gazetelerinden birinde şöyle bir haber vardı;

“İlçemiz sınırları içinde yer alan Altınkaya barajının Şahinkaya Kanyonunu gören yamaçta kurulması planlanan cam teras bölgesine giden beş turist kayboldu. Bölgede koyun otlatan çobanların ifadelerine göre, beş kişi tepeye doğru tırmanırken görülmüş, sonrasında ise kendilerinden haber alınamamıştır. Durumun jandarmaya bildirilmesi ile olay yerine ekipler gönderilmiş olup, kaybolduğu iddia edilen kişilerle ilgili hiçbir kanıt bulunamamıştır. Kişilerin kim oldukları, nereden geldikleri ve nereye gittikleri bilinmemektedir. Gazetemizin edindiği bilgiye göre yetkililer; macera arayan bir grubun geziye gelmiş olabileceğini, sonra da çobanların görmediği bir zamanda ya da onların görmediği bir bölgeden geri dönmüş olabileceğini, zira emniyet güçlerimize herhangi bir kayıp vakası beyan edilmediğini söylemektedirler.

Metal aksamı yapılıp, camları takılamamış terasın önümüzdeki yaz aylarında hizmete açılması planlanmakta olup, bunun ilçemiz turizmine katkı sağlaması beklenmektedir. Gazetemiz güzel ilçemizin ülkemize dünyaya tanıtılması konusunda elinden gelen gayreti göstermiştir bundan sonra da hep gösterecektir…”

 

Eyüp Yıldırım


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim Tanrım Sizin Tanrınızı Döver