BEKLEMEK

Bir pazar sabahı… Ortancanın yaprakları arasına, güneş vurunca parlayan ince ağını örmüş örümcek, kısmetine düşecek kurbanı bekliyor. Sessiz, hareketsiz, kımıldamadan bir ölü gibi bekliyor. Ağa takılacak sinek için ömrün sonu, onun içinse açlığını giderecek bir öğün olacak anı, birinin hüznü, birinin sevinci olacak o zamanı bekliyor.

Dünyada olup bitenlerden habersiz ya da umursamaz görünüyor. Maske takmıyor, mesafe diye bir derdi yok, ağa düşen sineklerin hijyeni ile ilgili bir kaygısı olduğunu da sanmıyorum.

Yaklaşan kışa hazırlık yapmıyor, dünyanın kirlenmesi, karbon salınımın bilmem kaça çıkması umurunda değil, ölen insanlar, katledilen doğa, insanca, hatta hayvanca yaşayamayanlar, açlık sırının altında yaşam mücadelesi verenlerle ilgili bir gündemi yok.

Örümcek politikacılar yok, birbirine dalkavukluk yapan, menfaati için kırk takla atan, yalakalık olsun diye başka örümceklere ipek gibi ağlar ören hemcinsleri de yok. O sadece bekliyor…

Bizler de bekliyoruz. Bazen olması için, bazen olmaması için, bazen geçmesi için bazen de geçmemesi için. Ne kadar beklesek de geçen geçiyor, gelmesin dediğin geliyor, kaçtığın yakalayıp seni buluyor, yetmiyor, kendi ağında seni boğuyor. Nefesin kesilip bağırmak istediğinde sesin çıkmıyor, karabasanda hapsolmuş zavallı biri gibi çırpınıp duruyorsun…

Bekliyorsun, duymak için, bazen de duymamak için. Duymak istediğin çok geç geliyor, bazen hiç gelmiyor; duymak istemediğinden bazen kurtulsan da, çoğu kez, sağa sola çarpa çarpa gelip seni buluyor, kulağından beynine girip kara bir yılan gibi çörekleniyor. Sonra onu da bekliyorsun…

Bir Pazar sabahı, ortancanın yaprakları arasında örümcek ağını kurmuş bekliyor. Dünyasının tam merkezinde ama dünyadan uzakta…

Biz de bekliyoruz. Dünyanın tam ortasında ama kendi dünyamızdan çok ama çok uzakta…

 

Ahmet Eyüp Baki (seyirlik laflar)



 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Küçük bir veda

Benim Tanrım Sizin Tanrınızı Döver