BULDUM BULDUM VALLAHİ BULDUM! 

 Hem de bu saatte evet. Tam da uyumaya hazırlanırken. Neyi mi? Türkiye’de politik tartışmalarda neden bir türlü anlaşamadığımızı, neden bir tarafın diğer tarafı akılsızlıkla, öbür tarafından da hainlik, nankörlükle suçladığını... Neden bu tartışmalarda bir uzlaşı oluşmadığını da, bu çatışmadan nemalananların istediği yönde hareket ettiğimizi de… Çok basitmiş yahu! Şimdi cevabı yazınca bu da bir şey mi, sen bunu yeni mi öğrendin diyebilirsiniz. Haklısınız, sonuna kadar hem de. Kafa kalın, algı yavaş olunca ve aynı hataya bizzat kendim de düşünce elbette şimdiye kadar bu denli net anlayamamıştım. Kafam şimdi dank etti ne edeyim. Mesele DUYGULALAR. Evet ya duygular. Biz olaylara duygusal baktığımızdan, diğer tarafı anlamakta zorlanıyoruz. Bu da duygu gerektirir, empati kurmak da duygusal bir işlevdir diye düşünmeyin hemen. O kadar kolay değil o kısmı, empati karşının duyguları ile bakabilmek ise eğer, o noktaya kadar ciddi bir düşünce evrimi geçirmiş olmak gerek. (evrim kelimesi alerji yapmasın; değişim süreci diyelim) Burada duygusallığı(!) tamamen çıkarları ile örülü, sahtekâr düzenbaz kesimi bir kenara bırakalım önce. (reklamda vardı ya; tamamen duygusal diye, işte onlar değil) Bizim derdimiz samimiyetle inanan kesim. Her neyse, ne diyorduk; duygular efendim duygular… Mesela ben elma seviyorum, siz armut. Sürekli elmadır armuttur tartışıyoruz. Bizim elma yiyişimizi, bahçemizdeki elma ağaçlarını, hatta ağacın dalını budağını kıskanıyorlar diyorum, kimsede yok bizdeki elma diye ısrar ediyorum. Herkes anlayacak bir gün elmanın önemini, ne büyük nimet olduğunu diye bağırıp çağırıyorum. Elma sevmeyenler haindir, satılmıştır, bizim bahçenin düşmanıdır diyorum. Bir kısmı ise armut diyor, en güzel meyve armut. Siz elma yiyenler kafasız geri kalmış insanlarsınız diyor, anlamıyorsunuz diyor, koyunsunuz diyor, gelin hep beraber armut yiyelim, armut ağacı dikelim, elmaları sökelim diyor… Tartışma sürüp gidiyor, elma sevenler armut sevenlerden, armut sevenler elma sevenlerden daha çok nefret ediyor. Çıkar yol da buldum merak etmeyin yahu. Sizi hiç cevapsız bırakır mıyım? Bu iyiliğimi unutmazsınız inşallah. Tamam, dönelim konuya. ÇÖZÜM: EMPATİ. Bunun için de elmalarımızı ve armutlarımızı değiştireceğiz. Elma yiyenler armudun, armut yiyenler elmanın tadına bakacak. Sonra da demek ki farklı meyveler de yenebiliyormuş deyip, portakalın, çileğin, karpuzun, eriğin tadına da bakmak isteyecek. Belki bununla da yetinmeyecek, bir de sebzeler varmış, et, süt, yumurta nimetleri de varmış diyecek. Belki daha da öteye gidecek, herkes bulduğu nimetleri sofraya dizecek, hep birlikte yiyecek içecek… Sofraya servis yapan “ben olmasam bu sofra biter” diyemeyecek, dese de dinleyen olmayacak… Çok mu uçtum. Martın ortasına gelmişiz dışarıda kar yağıyor, ben uçmuşum çok mu? Yok yok valla bir deneyelim elma armutları bırakmayı. Ne kaybederiz, elmamız yine bizim, armudumuz yine bizim. Kimse elimizden almaz korkmayın. Haydi, hoşça kalın…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Küçük bir veda

Benim Tanrım Sizin Tanrınızı Döver