Kuş Dili ya da Tarzanca

 


  Bir yüzme kursu düşünün, siz de benim gibi yüzmeyi beceremeyen birisiniz. yaşınızdan başınızdan da utanmadan yüzme öğrenmeye karar verdiniz. 

Tabelada yüzme kursu yazıyor, içeri girdiniz karşınızda yüzme hocası, siz de hevesli talebe soruyorsunuz; hocam ders nasıl olacak, kaç kişi var, ücreti ne kadar vesaire. tabi korkan biri olarak da havuzu merak ediyorsunuz. derinliği nedir, boğulur muyum, boğulmaz mıyım? Hoca size dönüyor;
- Korkacak bir şey yok, diyor, bizde zaten havuz da yok.
- Nasıl yani havuz olmadan yüzme olur mu? Nerede öğreneceğiz, suda kalmayı, nefes almayı, kulaç atmayı...
- Hepsini öğreteceğim ben size, hatta suyun kaldırma kuvveti nasıl hesaplanır, suda ne gibi canlılar yaşar, suyun bileşenleri nelerdir, vs.
Siz hayretler içindesiniz ama adam gayet ciddi. şaka falan da yapmıyor;
- Bu konuda biz çok iddialıyız, en geniş bilgiyi ancak bizim kursta alabilirsiniz, diyor.
Siz son bir hamleyle: "Peki ama denize girdiğimde yüzebilir miyim böyle bir bilgiyle?" diye soruyorsunuz.
- O da size kalmış artık, diyor adam çok rahat bir tavırla.
İşte ey ahali bizim Anadil eğitimimiz de yabancı dil eğitimimiz de tıpkı bu örnekteki yüzme kursu misali.
İlkokul birden itibaren kurallarla başlıyoruz sekizinci sınıf sonuna kadar, kurallar kurallar...
Sonuç ne oluyor dersiniz; derdini iki cümle ile anlatamayan, okumayan, yazmayan, yüz elli, iki yüz kelime haznesine sahip öğrenciler.
O zaman hep öğrettiğimiz dil bilgisi kurallarını yemiş yutmuş olmalılar değil mi? Değil maalesef.
İnsan beyni işine yarayacak bilgiyi edinir, işine yaramıyorsa öğrenmez ya da işi bittiğinde unutur.
Yüzemeyeceksem kuralların bana ne faydası var...
Söylediklerimin abartılı olduğunu düşünen varsa, ulusal ve uluslararası sınav sonuçlarına bakıversin bi zahmet. hz google hemen gösteriyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Küçük bir veda

Benim Tanrım Sizin Tanrınızı Döver